Yaşasın 9 Şubat, Şükran ÇİFÇİ

Yaşasın 9 Şubat!
http://yenisafak.com.tr/pazar/?t=14.02.2010&i=241481
Yeni Şafak, 14.02.2010, Şükran ÇİFÇİ

Mutlu bir sonla biten bu hafta çok kötü başladı. Babam çok hastalandı, gecelerce durmadan öksürdü. Galiba ciğerleriyle ilgili bir sorun varmış ve anladığım kadarıyla da çok sevdiği sigarayı kesinlikle bırakması gerekiyormuş. O, önemsizmiş gibi davranıyordu; ama annem oldukça endişeliydi. Bu duruma ben de çok üzülüyordum, babam hastalansın, ona bir şey olsun istemiyorum. Birkaç gün içinde babamın hastalığı beni de etkiledi. Eski neşem yoktu, canım hiçbir şey yapmak istemiyordu. Ali'nin yaramazlıklarına bile kızmıyordum, ta ki o güne kadar...

Ali, o gün fazla enerjisiyle hepimizi etkiledi. En çok sevdiği ve bizi de çok güldürdüğü oyunlardan birine hazırlanıyordu. Güya elindeki bardağı cep telefonu olmuş, babama benzemeye çalışıyordu. Bir yandan çantasını topluyor, bir yandan da anneme eksiklerini soruyordu, bu arada da iki de bir anlamadığı saate bakmayı ihmal etmiyordu. İtiraf etmeliyim ki Ali'nin taklit yeteneği çok iyiydi. Biz kahkahalarımızı durduramazken, o ustalıkla oyununa devam etti. Telefonu tekrar tekrar çaldı. Aslında çalan telefon değil, en az onun kadar gerçek ses çıkaran Ali'nin ağzıydı:
-'Dırrrrrrrrrrrrr, Aloo?
-Hı hıı, tamam...'

Bu görüşmeden sonra önemli bir karar vermeye çalışan Ali, eli cebinde bir o yana, bir bu yana gidip, düşündüğüne dair garip sesler çıkarıyordu. Bakışlar, mimikler, kızmalar hepsi aynı babamdı. Annemle birbirimizi çekiştirip gülerken o bizden hiç etkilenmedi. Sinirli tavırlarına devam edip, cebinden çıkardığı kaleme dikkatle baktı. Sonra onu sigara gibi ağzına götürdü ve içine çekmeye başladı. O an, Ali'yi gerçekten sigara içiyor sandım, kendimin bile şaşırdığı bir çığlıkla:
-'Bir daha asla böyle yaptığını görmicem senin, anladın mı? 'deyip ağzındaki kalemi yere fırlattım.
Bu tepkimden korkan Ali, sulu gözleriyle cevap vermekte gecikmedi:
-'Neden bana kızdın sen yaa, babam da içmiyor mu?' .
Ya Ali de babama özenirse, ya o da büyüyünce sigara içerse, o da hastalanırsa..Off off.. Ben bunları sana nasıl anlatabilirim ki şimdi Ali? Gözlerim doldu ve hiçbir şey söyleyemeden odama çekildim. Çok zaman anlattığım şeyi hemen anlayamayıp beni sinirlendiren Ali, bu sefer her şeyi biliyormuş gibi yanıma geldi:
-'Sigara zararlıymış, insanları öldürürmüş, sen de beni çok sevdiğin için oyunuma kızmışsın, annem söyledi. Öyle mi Ayşegül?'
Ali bana sinirlendiği anlarda ben, abla değil, Ayşegül olurum. Anlaşılan o ki, Ali yine bana kızmış:
-'Evet Ali, sana da bir şey olsun istemiyorum.'

Benim yaramaz ama sevimli kardeşim, tatlı gülümsemesiyle yanağıma güzel bir öpücük kondurdu. Bir daha böyle oyunlar yapmayacağına ve sigaradan uzak duracağına dair söz verdi ama bir daha öyle bağırmamam şartıyla. Bu mutlu andan sonra babamın çabuk yaşlanıp, hastalanmaması için 9 Şubat Dünya Sigarayı Bırakma Günü'nü de bahane ederek Ali'yle beraber güzel bir plan yaptık.
Fotoğraf albümünden babamın eski resimlerini ve beraber çektirdiğimiz aile fotoğraflarını bulduk. Hepsini bir kartona yapıştırdık ve üzerine de kocaman harflerle: 'Baba seni çok seviyoruz, senin sigara yüzünden hastalanmanı istemiyoruz.' yazdık. Tabi bunları ben yazdım. Ali de kendinin ve babamın resmini yapmaya karar verdi. Ama bitirdiğinde resimde üç kişi vardı. Ben daha 'O kim? 'demeye kalmadan Ali, muzip gülüşlerle resmi anlatmaya başladı:
-'Bu babam ve hiç yaşlanmamış. Bu da ben koca adam olmuşum ve bu çocuk da senin oğlun. Babamla ben, ona futbol oynatıyoruz.'
Bu resme bayıldım, tabi şu çocuk meselesi dışında. Hem ben evlenmeyeceğim ki...
Ali, bu konuda azarı hak etti ama şimdi hiç sırası değildi. Tüm çalışmalarımızı özenle bitirip, odanın duvarına astık ve başlığımız da hazırdı:
'Yaşasın 9 Şubat!'

Akşam babamın gözlerini kapatıp, sürprizi yaptık. Annem de bize katıldı. Babam tüm resimlere tek tek baktı ve sonra ikimize birden sarıldı. Ve sıra Ali'nin resmine geldiğinde ise sanırım babam ağlamak üzereydi ki şu çocuk meselesi Ali tarafından tekrar açıldı:
-'Bak baba, sigarayı bırakırsan bu resim gerçek olacak. Bu sen, hiç yaşlanmamışsın ve çok sağlıklısın, bu da ben, çok yakışıklı olmuşum di mi? Bu küçük çocuk daaa.. Ahh çekiştirmesene ablaaaa...'
-'O da mahallenin çocuğu işte di mi Alicim?'
Konuyu kapatma çabam işe yaramadı ve Ali yine her şeyi anlattı:
-'Hayır, anlattım ya abla, o da senin çocuğun.'
Ve kahkaha koptu tabi... Ben utançtan kıpkırmızı oldum ama Ali susmadı:
-'Sen ve ben, ablamın çocuğuna futbol öğretiyoruz. Çok eğlenceli di mi baba?'
Duygusal başlayan gecemiz, obur kardeşimin sorusuyla kahkahalarla son buldu::
-'Baba sen sigarayı bıraktın ya şimdi, annem bize bir daha sigara böreği yapar mı ki?'