Hanımefendi neden büyük yazar değil?

Hanımefendi neden büyük yazar değil?Akşam, 26.05.2008,

http://www.aksam.com.tr/yazar.asp?a=119217,10,6
Akşam, 26.05.2008, oray.egin@aksam.com.tr, Oray EĞİN,

Aslında Türkiye’nin en önemli romancılarından biri olan ama televizyon sayesinde ünlenen Pınar Kür, kitaplarının değil de ekrandan gelen bu yeni şöhretinin tartışılması için “Bu sizin probleminiz” demiş. Şirin Sever’in Sabah’taki Pazar röportajına konuşan Kür, suçu kitaplarını okumayan, bugüne kadar satın almayan okurlarına, yani kısaca Türkiye’ye atmış. Bu suçlamayı bu kadar kolay kabullenmek istemiyorum doğrusu.

Düşünüyorum, Pınar Kür’ün bugün geldiği tatsız durumda hiç mi kendi payı yok diye. Diyorum ya, Türkiye’de herkesin bir fiyatı vardır. Bu fiyatı ödeyerek hiç olmayacak insanlara her şeyi yaptırabilirsiniz.

Pınar Kür, edebiyat dünyasına ve bu okur profiline kızdığından 10 sene kitap yayımlamamış. Geçen senelerde bu orucunu bozdu; bu bir yazar için okur cezalandırmaydı aslında. Baktı ki 10 senede hiçbir şey değişmedi, vazgeçti bu kararından. Onun kitap yazmadığı dönemde yeni bir Türkiye de şekillenmişti aşağı yukarı. Kendini bu kadar geri çeken bir yazarın, geri dönüşünün ardından yeni kurallara bu kadar kolay adapte olması şaşırtıcı değil mi?

Kısa süre önce “Secret Lives of Great Authors” diye bir kitap satın aldım. Bu derlemede büyük yazarların haklarında yıllardır konuşulan efsanelere, dedikodulara yer verilmiş ve tuhaf alışkanlıkları sunulmuş. Hemingway’in eleştirmen dövdüğünden Kafka’nın nudist olduğuna, Salinger’in çiş içtiğine kadar.

Kitabın sayfaları arasında gezinirken ister istemez kimi sapkınlıkların / sofistikasyonların mı büyük yazar olmaya insanları ittiğini düşündüm. Yazdıkları sıradan olmayan insanların yaşamlarının da sıradışı olması beklenebilir mi acaba?

Acaba Türkiye’deki yazarların her biri çok sıradan hayatlar yaşadığı için mi Türkiye’den “büyük yazar” ya da dünya için “büyük roman” çıkmıyor?

Pınar Kür diyor ya “Bu sizin probleminiz” diye, bence kendisine dışarıdan bakıp bir yazarın tarihte yer alacağı hali hiç tasavvur edemediği için bu biraz da onun problemi. Kendisiyle ilgili bir tercihin de işareti: 10 yıl direnip, sonra televizyona teslim olması onun yazar saygınlığına hiç mi gölge düşürmeyecek acaba?

Kaldı ki, televizyonun kitaplarının okunmasına hiçbir olumlu etki yapmadığı da ortada. Ha belki ekranı iyi kullansa, “Hatırla Sevgili”den sonraki gibi bir Deniz Gezmiş patlaması yaratırdı. O zaman da derdi ki “Bu ülkenin kuralı böyle, kitabımı ancak böyle okuyorlar”, buna da bir şekilde ikna olunurdu.

Dahası, bakıyorum büyük yazarların hayatlarına, illa kendi idrarlarını içmeleri ya da çeşitli uyuştuculara bağlanmaları da gerekmiyor. Kimi hayat tercihleri de yazarlıkta belirleyici olabiliyor. Dünyanın anlaşılması en zor yazarlarından, modern zamanın Joyce’u Thomas Pynchon’ın çekilmiş tek kare güncel fotoğrafı yok. Ama herkesle dalga geçer gibi, kendi sesini iki “Simpsons” bölümünde kullandı.

10 yıl belli bir inadı sürdürmek için kitap yayımlamayı reddettiğini söyleyen bir yazardan bugünkünden daha fazlasını bekliyorsam, haksızlık ettiğimi söylemeyin lütfen.

Çünkü “duruşun” her türlü şarta rağmen Türkiye’de de olabileceğine inananlardanım: Enis Batur’u neden televizyondaki magazin programlarında görmüyoruz?

Ben ise Pınar Kür’ün büyük yazarlığına engel başka bir şey gördüm Sabah’taki röportajda. Söylemek zor ama ortaya çıktı ki, kendisi epey gerici.

Mesela sigara yasağına karşı çıkıyor. İleri Batı demokrasilerinde kabul görmüş bir şeyi “Onlar yapıyor diye doğru değil” diyerek dışlayabiliyor; bilmiyor ki sigarayı yasaklamak insanların yaşam kalitesini artıracak, bu bakımdan da son derece demokratik bir adım. Ama o ders verdiği sınıfta bile sigara içecek kadar başkalarının sağlık hakkına saygısız. Aynı şekilde, kendisinden daha alt sınıfların varolmasına, yaşamasına da hiçbir saygısı yok. İstiyor ki İstanbul kendisi gibi elitlere kalsın, göç olmasın. Halbuki bir yazar olarak göçü yaratan sebepler çözülmeden “İnsanlar gelmesin” demenin totoloji olacağını biliyor olmalı. Maalesef, başkalarını faşizmle suçlarken kendisinin faşist eğilimleri göze çarpıyor.

Ekrana çıkmanın böylesi bir hastalıklı tarafı var. Kitaplarını okuduğumuz yazarları tanımamak gerekiyor. Bu düşünce yapısındaki bir hanımefendiyle kültürel hayatımızda paylaşacak pek az payda olabilir. Kendisine Güler Kazmacı kategorisindeki yeni hayatında mutluluklar diliyorum.