Tütün Fonu Hakkında Basın Açıklaması

Tütün Fonu Hakkında Basın Açıklaması, 04.05.2009,

TÜTÜN EKSPERLERİ DERNEĞİ BASIN AÇIKLAMASI

(4 Mayıs 2009, İzmir)

TÜTÜN FONUNUN KALDIRILMASI,
ÇOKULUSLU SİGARA ŞİRKETLERİNİN EKMEĞİNE YAĞ SÜRMEK,
KAMU GELİRİNİ VE SAĞLIĞINI GÖZ ARDI ETMEK DEMEKTİR.


28/05/1986 tarihli ve 3291 sayılı Kanun ile düzenlenen ancak, 21/02/2001 tarihli ve 4629 sayılı Kanun ile kesintileri Genel Bütçe’ye irat kaydedilen Tütün Fonu; Virginia, Burley ve vasıflı şark tipi tütün ekiminin iyileştirilmesi, geliştirilmesi, tütün ekicilerinin desteklenmesi ve eğitilmesi, tütün borsasının kurulması, tütün üretici kooperatiflerinin finansmanı, sektörce kurulacak hangar ve kurutma tesisi gibi yatırımların, ülke dışında Türk tütününden mamul sigara fabrikalarının kurulması, TEKEL'in tütün mamullerinin ihracatının desteklenmesi amacıyla çıkarılmıştı.

Tütün Fonu; o tarihlerde ülke tütün pazarını çokuluslu sigara şirketlere adım adım teslim eden bir planın doğru ancak bilhassa uygulanmayan bir düzenlemesiydi.

1988 yılında, tütüncü bir ülke olarak bilinen Türkiye Amerikan blend sigaralar üretmek için Cumhuriyet tarihinde ilk defa tütün ithal etmeye başlamıştır. 1988 yılında 3,5 milyon dolar karşılığı toplam 610 ton ile başlayan tütün ithalatı, 2008 yılı sonu itibarıyla 81.000 tonu bulmuş ve karşılığında ödenen bedel ise 350 milyon doları aşmıştır. 2008 yılında Tütün Fonuna kesilen miktar kilogram başına 3 dolar üzerinden toplam 243 milyon doları bulmaktadır.

Bilindiği üzere, 05/11/2008 tarihinde yayımlanan Avrupa Komisyonu Türkiye 2008 İlerleme Raporu’nda, “Tütün Fonunun ayrımcı olduğu, sadece ithal edilen tütün ve sigaraya yerli ürünlere uygulanmayan özel bir vergi olarak uygulandığı” ifadelerine yer verilmiştir.

31/12/2008 tarihli ve 27097 sayılı (5 inci mükerrer) Resmi Gazete’de yayımlanan AB Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programının “Vergilendirme” başlıklı faslında “…ithal tütün ve ithal sigaralara ilişkin ayrımcı vergilendirmenin önemli ölçüde azaltılmasına yönelik uygulanabilir adımların atılması ve bunların dışında kalan ayrımcı vergilendirmenin ivedilikle kaldırılması amacıyla, Komisyon’un da kabul ettiği ve kilometre taşlarının belirlendiği bir planın sunulması…” istenmiştir.

Son zamanlarda basın yayın organlarında çıkan haberlerde ise, Tütün Fonu kesintisinin 2010’dan başlayarak 2018’e kadar sıfırlanmasının taahhüt edildiği bildirilmektedir.

21 Kasım 2006 tarihli “Tütün Fonu Devam Etmelidir!” başlıklı basın duyurumuz da belirtmiştik.

Tekrarında yarar görüyoruz:
“Aslında fon kesintileri AB’yi pek de ilgilendiren bir konu değildir. Tütün Fonunun AB Komisyonunun İlerleme Raporu’nda yer almasının altında müktesebat uyumundan ziyade başka nedenler aranmalıdır. Çünkü, AB’nin Türkiye’ye tütün ihraç etme potansiyeli olmadığı gibi AB tütüncülüğü bitme noktasındadır. Üstelik Tütün Fonu kesintileri AB den çok Dünya Ticaret Örgütünün itiraz etmesi gereken bir konudur. Bugüne kadar hiçbir ülke bu konuda DTÖ nezdinde girişimde bulunmamış iken, AB nin kendisine hiçbir yarar sağlamayacak fakat Türkiye’ye zarar verecek bir konuyu, bugüne kadar görmezden geldiği halde şimdi öne çıkarmasının altında mutlaka başka nedenler aranmalıdır. Bu hususta karar verme durumunda olanlar Türkiye’nin fon kesintisini kaldırmaması gerektiğini bilmelidirler.”

Bugüne değin tütünde uygulanan yanlış politikalar ve Tütün Fonunun amacına uygun kullanılmaması yüzünden;

  • Ülke tütün üretimi azalmış, ithalat artmış, ülke ekonomisi zarar görmüştür,
  • Sadece tütün yetiştirilebilen kıraç toprakların sağladığı rant ortadan kalkmıştır,
  • Kıraç topraklar erozyona, üreticileri büyük kentlerin varoşlarında işsizliğe mahkum olmuştur,
  • TEKEL’in sigara birimi özelleştirilmiş, çalışanlar mağdur edilmiştir,
  • Pazarın tamamı çokuluslu sigara şirketlerinin eline geçmiş, dışarıya gelir transferi artmıştır.

Tütün Fonu’nun kaldırılması halinde yukarıda satır başlarıyla belirttiğimiz sonuçlara ilaveten toplumun geleceğini ve sağlığını doğrudan ilgilendiren olumsuzlukların artması kaçınılmaz olacaktır.

Çünkü, Tütün Fonunun kaldırılması demek, halen Avrupa’nın en ucuz sigaralarının satıldığı ülkemizde tütün ürünleri üretiminde önemli bir unsur olan hammadde maliyetinin kilogramda 3 dolar azaltılması anlamına gelmektedir.

Bilindiği üzere, satışları gelişmiş ülkelerde azalan çokuluslu sigara şirketleri, bu ülkelerde kaybettikleri pazar paylarını az gelişmiş ülkelerdeki milli tekelleri ele geçirerek ve tütün kontrolü konusundaki düzenlemeleri bir şekilde delerek telafi etmektedirler. Gelişmiş ülkelerde tütün kontrolüne ve toplum sağlığına ilişkin düzenlemelere riayet etmedikleri takdirde ciddi şekilde yaptırıma uğrayan çokuluslu sigara şirketleri, maalesef ülkemizde reklam, promosyon ve sponsorluk konuları başta olmak üzere mevcut düzenlemelere uymamakta ve bu konuda etik davranmamaktadır.

Bu itibarla, AB ile sürdürülen müzakerelerde ülke adına yetki ve sorumluluk taşıyan kişi ve kurumların, kamu sağlığını ilgilendiren konularda önem ve öncelik taşıyan uluslararası sözleşmelere taraf olduğumuzu ve bu çerçevede ulusal programlar hazırladığımızı unutmamaları gerekmektedir.

Örneğin, Türkiye’nin 2004 yılında imza koyarak taraf olduğu “Dünya Sağlık Örgütü Tütün Kontrolü Çerçeve Sözleşmesi” (TKÇS), “mevcut ve gelecek nesilleri, tütün tüketimi ve tütün dumanına maruz kalmanın yıkıcı sağlık, sosyal, çevresel ve ekonomik sonuçlarından korumayı” amaçlamaktadır.

TKÇS’nin 5/3 maddesi “Taraflar tütün kontrolü ile ilgili halk sağlığı politikaları geliştirilmesinde ve uygulanmasında, ulusal kanunlar doğrultusunda, bu politikaları tütün endüstrisinin ticari ve diğer çıkar çevrelerinden koruyacaklardır.” hükmünü taşımaktadır.

Yine, TKÇS’nin “Tütüne talebin azaltılması için fiyat ve vergi önlemleri” başlıklı 6/1 maddesi, “…Taraflar, fiyat ve vergi önlemlerinin başta gençler olmak üzere toplumun çeşitli kesitlerinde tütün kullanımının azaltılmasında etkin ve önemli araçlar olduğunu kabul ederler.” hükmünü taşırken; 6/2-a maddesi ise tütün tüketiminin azaltılmasına yönelik sağlık hedefleri doğrultusunda tütün ürünlerine vergi ve gerektiğinde fiyat politikaları uygulanmasını öngörmektedir.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), tütün şirketlerinin pazar oluşturma stratejileri ile başa çıkmak ve tütün ürünleri kullanımını kontrol altına almak için TKÇS’yi imzalayan ülkelerde tütün kontrolü ile ilgili olarak uygulanması gereken önemli tedbirleri “M-POWER” adı altında belirlemiştir. DSÖ, tütün ürünlerinden alınan vergilerin artırılmasının ve artan tütün vergilerinden elde edilen gelirlerin halk sağlığına ilişkin projelerin finansmanında kullanılmasını esas alan bu müdahale şeklini önemli bir araç olarak görmektedir.

Ayrıca, TKÇS’nin amaç ve hedefleri esas alınarak hazırlanan Ulusal Tütün Kontrol Programı ve Eylem Planının (2008-2012) “A.3. Fiyat ve Vergilendirme” başlıklı bölümünde, “tütün ürünleri üzerindeki vergi yükünün artırılarak talebin azaltılması” hedeflenmekte, halen yüzde 73,25 olan sigara üzerindeki vergi yükünün ise “2012 yılına kadar yüzde 80’nin üzerine çıkarılması” amaçlanmaktadır.

Bu arada, Avrupa Parlamentosu AB ülkelerinde sigaraya uygulanan asgari vergi oranlarının aşamalı olarak artırılmasını ve uyumlaştırılmasını öneren Komisyon teklifini yakın zamanda desteklemiştir. Bu nedenle, Avrupa Komisyonu Türkiye 2008 İlerleme Raporu’nun “Vergilendirme” faslında yazılanlarının yanı sıra “Tüketicinin ve Sağlığın Korunması” başlıklı 28 inci faslında kamu sağlığı açısından vurgulanan hususların da göz önünde bulundurulması gerekmektedir.

Sonuç olarak, Tütün Fonu’nun 2010 yılından itibaren aşamalı olarak dahi olsa kaldırılmak istenmesi, Tütün Kontrolü Çerçeve Sözleşmesi ve Ulusal Tütün Kontrol Programı ve Eylem Planının amaç ve hedeflerine ters düşmektedir.

Bir yandan tütün ürünleri üretiminde ana unsur olan hammadde maliyetini 2010 yılından itibaren aşamalı olarak azaltmayı planlamak, diğer yandan halen yüzde 73,25 olan tütün ürünleri üzerindeki vergi yükünü 2012 yılına kadar yüzde 80’lerin üzerine çıkarmayı amaçlamak politik ve teknik olarak nasıl mümkün olabilecektir?

Her ne gerekçeyle gündeme getirilmiş olursa olsun, Tütün Fonu kesintilerinin devam ettirilerek amacına uygun olarak kullanılması, başta kamu sağlığı olmak üzere ülke ekonomisi ve tütüncülüğü ile imza koyduğumuz uluslararası sözleşmeler açısından bir zorunluluktur.

Konuyu, kamuoyu ile paylaşır; Maliye Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ile Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumunun bilgilerine arz ederiz.

YÖNETİM KURULU