Zevkten ölen fare ve sigara

Zevkten ölen fare ve sigaraTempo 24, 13.05.2009,

http://www.tempo24.com.tr/content/authors.aspx?Author=23&article=743#
Tempo 24, 13.05.2009, Jülide ATEŞ, jates@tempo24.com.tr
 
Bugün, nefret ettiğim bir şeyden bahsedeceğim... Sigaradan...

Annem de babam da içerdi... Akrabalarımın çoğu, iş arkadaşlarımın hemen hepsi... Sigarayla büyük olunur, en derin mevzular gözler kısılıp sigaradan derin bir nefes çekilirken konuşulur, en buğulu bakışlar sigara dumanının ardından fırlatılırdı. Bu, normaliydi sanki. Sigara kullanan kalabalığa ayak uyduramayan ayrık otu da bendim hani...

Bu havalı, edalı kalabalığın içinde yeşil elmasını “dişleyip”, sigara içen arkadaşlarına meyve, çerez ikram eden sönük profil de ben ve benim temsil ettiklerimdi...

Havalimanlarında, alışveriş merkezlerinde, restoranlarda, tuvalette, sinemada gözleri yanan, içinde kusma hissi uyanan azınlık temsilcileri.

Enteresan bir şekilde kimse soluyacağı oksijene biraz nikotin katılmasında sakınca görmüyordu. İçmeyenlerin bile sesi çıkmıyordu. Onun için de “Arkadaşlar rahatsız oluyorum” dediğimde, bana kapris yapan bir uzaylı gibi bakılıyordu.

***

Fakat büyük gün, yani 19 Temmuz geliyor.

Bizleri hangi sigara lobileri böylesine hipnotize etti, ederken de neleri kullandıysa, şimdi aynı silahla bu garabete son verilecek. 19 Temmuz itibariyle, birkaç yıl önce Formula 1 otomobillerinin üzerinden kalkan reklâmları gibi, sigara illeti hayatımızın her yerinden tek tek sökülecek...

***

Oksijen soluma hakkımı sonuna kadar savunurken en sevdiğim arkadaşlarımla bu yüzden kırgınlıklar yaşadım. Hiç unutmam, sevdiğim bir yönetici asistanı kadın vardı. Bir gün tuvalete kendisinin yazıp astığı “tuvalette sigara içmeyiniz” levhasının altında tüttürüyor. Uyardım kendisini. Kötü günündeymiş, söndürmedi. Yıllar sonra konuştuk, barıştık. Ama o an için, boşu boşuna kapıştık.

Bu tuvalette sigara içme enteresan bir şey. Kanyon alışveriş merkezindeki sinemalardayız. Sigara fuayede henüz yasaklanmış fakat tuvalete bir girdim ki göz gözü görmüyor. O en modern, şık genç kızlar “kızım kim görecek ki, yak bi tane yaa!” telkiniyle, dördüncü arkadaşlarını sigara yakması için cesaretlendiriyor. Ama aynı cesaret sırada bekleyen ve adeta tütsülenen yaklaşık 10 kişide yok. Hepsi yüzünü ekşitmiş ama “ne hakla?” diye sormuyor. Ne de olsa içmeyenler bile yılların telkiniyle, o pis havayı solumak zorunda olduğuna kanaat getirmiş. Bir nevi hipnotize edilmiş.

***

Ben oksijen soluma hakkımı savunurken, bir demokrasi saptırması olarak, “Bizim de nikotin soluma hakkımız var” diyenlere; “Evet var... Ama ben oksijen solurken sana bir zararım olmuyor, sen ise sigara içerek beni pasif içici yapıyor ve en bilinen haliyle koroner kalp hastalığı riskini artırıyorsun. Çıkardığın pis koku, saçımı, üstümü başımı o pis dumanla tütsülemen de cabası!” diyorum peşinen. Onun için, önce içmeyin, içecekseniz de gidin size ayrılan bölmelerde birbirinizin dumanından yararlanarak bu özgürlüğünüzü kullanın lütfen.

***

Sigara üreticileri sadece kâr amaçlı bu garabet durumu yıllarca bize normal ve hoşlanılası bir durum gibi göstermeye çalıştı. Sağlığımız dönen bol sıfırlı sayıların yanında küçük bir detaydı... Reklâmlarda en karizmatik, en sportif, maceraperest erkeklerin elinde hep sigara vardı. Cazibeli şuh kadınlar, işveli kahkahalarını hep sigara eşliğinde attı. Her nedense hiçbirinin dişleri sarı ya da nefesi kesik kesik değildi. Hiçbiri öksürmüyor, “hhaaağğk tuuuuv!” demiyor, hiçbiri ciğerlerini tükürmüyordu...

Ama gerçek, öyle değil maalesef... Dedemin, acılar içinde akciğerlerini parça parça tükürerek, inleyerek öldüğünü gördüm. Annem ise tüm solunum yolları tıkanıp artık “ölecek noktaya” geldiğinde sigarayla vedalaştı...

***

Hep ilk adım zor gelir. Türkiye olarak bunu başardık. Güzel bir yol aldık. Şimdi 19 Temmuz’da yolun ikinci yarısı kat edilecek ve kapalı mekânlarda sigara tamamen yasaklanacak. Sevgili bağımlılar... Siz de gelin yol yakınken geri dönün. Vücudunuza, canınıza, hücrelerinize bu eziyeti çektirmeyin. Şimdi keyfini çıkardığınız şey yıllar sonra ölümünüz olacak. Tutuğunuz paketin üzerinde yazanlar şaka değil... Biliyorum, bırakma fikrinin ilk temelinin atılması zordur. Sigara bağımlısı arkadaşlarımın çalıştığımız şirketteki ilk tepkilerini hatırlıyorum da: “Kafamız durur, iş yapamayacak, haber yazamayacak hale geliriz” diyenler olmuştu. Ama zamanla herkes alışmıştı. İş durmadı, “19.00 Ana Haber Bülteni” yine aynı ekibin emeğiyle ekrandaydı. Yayınlanmadığı gün oldu mu? Siz şahitsiniz, hayır...

***

Bağımlılık demişken, durumun vahametini aktarmak üzere, National Geographic’te izlediğim bir belgeselden bahsetmek istiyorum. Bağımlılığı araştıran (ki buna obezite, alkol, eroin, kokain hepsi giriyor) bilim adamları, bir kafese bir deney faresi yerleştiriyorlar. Kafasına da bir iletken yapıştırıyorlar. İletkenin diğer ucu da bir butona bağlı. Hayvan butona basınca beyni mutluluk hormonu salgılıyor. Kafeste ayrıca yemek ve su bulunuyor. Sevimli fare, yiyor, içiyor sonra gidip butona basıyor... 30 dakika geçiyor, aklına geliyor ve gidip yine butona basıyor. 15 dakika aralıkla, 5 dakika aralıkla derken, butona basma aralıkları giderek kısalıyor. Her 3 dakikada bir ve sonunda sürekli...

Peki ne mi oluyor? Kendini bağımlı hale getiren butona sürekli basıp ayrılamadığı için, yemeği, suyu önünde duran fare açlıktan ve susuzluktan ölüyor...