Dumansız Hayat

Dumansız HayatMilliyet, 22.07.2009,

http://www.milliyet.com.tr/Yazar.aspx?aType=YazarDetay&ArticleID=1120161&AuthorID=63&b=Dumansiz%20hayat&a=Hasan%20Cemal
Milliyet, 23.07.2009, Hasan CEMAL, h.cemal@milliyet.com.tr
 
Pipoyla başlamıştım tütün içmeye. 1967’de askere giderken eniştem İsmet Benayat bana bir tane pipo hediye etmiş, bir paket de Half And Half marka çok sert bir Amerikan tütünü vermişti, “Kafan bozulduğunda içersin” diyerek.
Sevgili halam Kamran Cemal de askerlik hatırası olarak bana sonradan çok sevdiğim, kahverengi deriden bir tütün kesesi almıştı. Bir yanına tütünümü, bir yanına pipomu koyup öyle gitmiştim askere. 
Tuzla Piyade Okulu’nun denize bakan yamaçlarında bir akşam vakti ilk pipomu tellendirdiğim zaman başımın nasıl döndüğünü çok iyi hatırlarım.
Duman altı olmuştum.
Ama doğrusu keyifliydi.
Tarbzon’daki bir buçuk yıllık yedeksubaylığım sırasında hem pipo sayısı hem de tütün tüketimi yükseliş eğrisi çizmişti. Ayrıca, elimden düşmeyen ve dumanı sürekli tüten bir pipoyla daha havalı olduğumu, daha fark edildiğimi sanırdım.
Askerlik sonrası Ankara’da ‘devrimcilik yılları’ başlarken, evime giren bir hırsız bütün pipolarımı çalınca benim de tütünde pipo dönemi sona ermişti. Çünkü yeniden pipo koleksiyonu yapacak kadar para kazanmıyordum.
Sigaraya böyle başladım.
Babamın bir zamanlar günde dört paket içtiği Birinci’yle, işaret parmağımla orta parmağımın arası gitgide sarararak...
Arada Bafra ve Kulüp içerdim.
Etrafta kehribar gibi sarı tütünden, yassı karton paketteki Yeni Harman’ı görürsem mutlaka birkaç tane otlanmayı tabii ihmal etmezdim.
Hiç unutmam, bir seferinde Betül Mardin bana bir karton İngiliz Player’s hediye etmişti. İçmeye kolay kıyamamıştım. Yeni Harman’a benzeyen, yuvarlak, küt ve kısa, sapsarı, sigara gibi sigaraydı.
Siyah tütün sevmedim.
Bu yüzden, Fransızların entelektüel hava verme konusunda birebir olan filtresiz Gauloises’ını içemedim.
1960’ların sonunda Tekel, ilk filtreli Türk sigarası olan Samsun’u çıkardı. Günde rahat iki paket içtiğim o yıllarda ara sıra bir paket Samsun alır, ciğerlerime bayram ettirirdim.
1970’lerde kaçak sigara dönemi başladı.
Marlboro’ya hiç ısınamadım.
Param olduğu zamanlar kırmızı paketiyle filtresiz Pall Mall edinir, bayağı keyif alarak içerdim. Yine bir Amerikan sigarası olan Chesterfield’in filtresizini severdim.
Yıllar geçtikçe İngiliz Dunhill’le Rothmans’da karar kıldım.
Bunların tiryakisi oldum.
Dinamit gibi sigaraydılar.
Veyahut cigara gibi cigara!
1970’lerde, özellikle 80’lerde Türk gibi cigara içtim, fosur fosur. Bazen ağzım zehir gibi kalkardım yataktan, ama yine ilk işim sigara yakmak olurdu.
Bir fincan kahve ve öksürük...
Tıpkı babam gibi...
Sabahları günün ilk kahve ve cigarasıyla öksürük nöbetine tutulduğu zaman annem bağırırdı:
“Ahmet, içme şu zıkkımı!”
Ben ise sigara içmeden çalışamayacağımı, yazı yazamayacağımı sanırdım. Sonra ufak tefek sağlık sorunları kapıyı çaldı.
Cigarayla boğuşmaya başladım.
En pahalısından purolar da içtim, sigarayı bırakabilmek umuduyla...
Ama olmadı, başaramadım.
Bu arada davetlerde sevgili Feyyaz Tokar’ı uzaktan sotalar, ondan da puro tırtıklardım. Davidoff’un ellilik kutularda satılan cigarlarını yurtdışına gidip gelirken alır, keyifli akşamlarda tüttürürdüm. 
Bir gün, sanıyorum, kendisi de bir sigara tiryakisi olan Prof. Ender Berker, etrafına asistanlarını toplayıp benim ayak parmaklarımdan başlayarak nasıl parça parça kesilebileceğimi anlatmıştı.
1986 yılıydı.
Bir gün Cumhuriyet’teki odamda Okay Gönensin ve Kerem Çalışkan’la vücut kimyamı bozan bir tartışma sırasında, çekmecemdeki Rothmans kartonlarını parçalayıp kafalarına fırlatmıştım.
Cigarayı böyle bıraktım.
Üç dört paket içiyordum.
23 yıl geçmiş...
Siz de bırakın sigarayı!