Bu yazıyı okumayın!

Bu yazıyı okumayın!Antalya Bugün, 08.07.2010,

http://www.antalyabugun.com/?page=makale&MID=9267
www.antalyabugun.com, 08.07.2010, Dr. Orhan ÖZÇATALBAŞ, ozcatalbas@akdeniz.edu.tr
 
Özgürlüğüne Sahip Çıkmayan Gençler
(ve buna duyarsız kalan yetişkinler)
Polatlı wants to become province, and you?

Polatlı'yı bilirsiniz! Ankara'nın güzel ve en büyük ilçesi. Türkiye'nin 40 ilinden daha fazla nüfusa sahip. Ne zaman Polatlı'dan geçsem bir pano ilgimi çeker. Hoşgeldiniz ifadesinin altında ingilizce We want to become province, yani İl olmak istiyoruz. Önce anlamsız gibi gelir ama açıklama ilginç. Türkçe Söyledik Kimse Anlamadı, Bir de Böyle Deneyelim. Bu yol E90 karayolu ve özellikle devlet protokolünün ve milletvekillerinin geçiş güzergahı. Durum böyle olunca verilmek istenen mesaj daha anlamlı hale geliyor. Mesajın, dönemin Başbakan'ı Tansu Çiller'e yönelik yazılması da olayın başka bir ilginç yönü ve dönemin özelliklerine uygun görünüyor. Hatta kampanyanın başlatıcısı POGİAD üyesi Mahir Yavaş’ın dönemin ABD Başkanı Bill Clinton’a yazdığı Türkçe söyledik anlatamadık, İngilizce de anlamadılar sizin ingilizceniz çok iyidir. Başbakanımız Tansu Çiller'i de tanıyorsunuz, telefon edin ve bizi il yapsınlar., içerikli mektubu ulusal medyada haber konusu olmuştu. Ayrıca pek çok kez ulusal basında da defalarca yer almasına, hatta “il olamadın Polatlı” gibi şarkılar yazılmasına rağmen, ilgililerden ilgilenen de olmamış. Hala farklı ifadelerle aynı mesaj 10 yıldan fazla bir süredir ingilizce olarak kente gelenleri selamlıyor. Konu tabiki bilimsel veriler ve ihtiyaçlar ışığında değerlendirilmeli, Polatlıların taleplerine ve gelecekteki beklentilerine uygun açıklamalar, doğru gerekçelerle ortaya konulmalıdır. Sonuç her ne olursa olsun, Polatlılılar bu girişimleriyle kendi geleceklerine sahip çıkıyorlar.
 
Neden anlattık, bu hikayeyi?
2009-2010 eğitim öğretim yılı başladı. Bir öğretim yılının daha içindeyiz. Çocuklarımız ve gençlerimiz yeni bir yıla önemli bir tehdidin gölgesinde başladılar ve bu tehdit devam edecek görünüyor. Ülkenin geleceği, ümidi olan bu kesimin potansiyelini ve üretkenliğini, dolayısıyla sağlığını tehdit eden bir unsur olarak tütün kullanımı ve sigara alışkanlığı konusu üzerinde önemle durmak gerekiyor. Günümüzde küresel olarak sigaraya karşı bir mücadele veriliyor ve konu 9 Şubat Dünya Sigarayı Bırakma Günü ve 31 Mayıs Dünya Sigarasız Günü” olarak her yıl aynı günlerde gündeme taşınıyor.  Ancak sigarayla mücadelenin sürekliliğin sağlanmasında konuya duyarlı ve görevi sigarayla mücadele olan kuruluşların görevli olduğu yönünde bir genel algının varlığı toplumun diğer kesimlerini pasif bırakıyor. Dolayısıyla bu görev toplumun bütününe verilmiş bir görevdir ve bunun böyle algılanması gerekiyor. Buna göre ailelere, Milli Eğitim Bakanlığı’na, Üniversitelere, STK’lara ve ilgili tüm kişi ve kuruluşlara önemli görevler düşüyor. Bu kapsamda sağlıklı bir toplumun oluşturulmasının sağlanmasına yönelik olarak bu konuda ulusal bir politikaya ve bunun tüm paydaşlarına görev düşüyor.
 
Ülkemizde Üniversite gençliği ne yazık ki, yüksek oranda çok erken dönemlerde, ortaöğretim çağında, yani üniversite öncesinde tütünle tanışıyor. Korkuteli MYO'nda yaptığımız bir çalışmada sigara içenlerin oranı %40 kadardı ve bu öğrencilerin yaklaşık %90'ının orta öğretimde bu alışkanlığı edindiği ortaya konulmuştu. Her ne kadar bu verileri Türkiye'ye genelleyemiyorsak da, bu veriler durumun ne kadar vahim ve konunun ne kadar önemli olduğunu da açıkça gözler önüne seriyor. Üniversitelerimizde de konuyla ilgili önemli çalışmalar yürütülüyor. Örneğin Akdeniz Üniversitesi Sigara Mücadele Kurulu Başkanı Prof.Dr.Gülay Şadan'ın hedefi Dumansız Üniversite’yi gerçekleştirmek, kurul üyeleri bu yönde yıllardan beri çalışıyorlar (http://www.akdeniz.edu.tr/sigara.htm). Ayrıca Akdeniz Üniversitesinde de olduğu gibi farklı üniversitelerin Tıp
 
Fakültelerinde de tıbbi yöntemlerin uygulandığı “Sigara Bırakma Merkezleri “ kuruluyor. Sigara ve Sağlık Ulusal Komitesi ve Sigarayla Savaşanlar Vakfı gibi gönüllü kuruluşlar kamuoyunu bilgilendirmeye, kamuoyu oluşturmaya yönelik çalışıyorlar. Bunlar olması gereken ve önemli gelişmeler...
 
Gelişmiş ülkelerde sigara içme oranının düşmesinde, uygulanan orta ve uzun vadeli politikaların etkili olduğu biliniyor. Bu alanda pek çok ülkeden örnekler verilebilir. Örneğin İrlanda’da 2004 yılında bar çalışanlarının sağlığının korunmasından yola çıkılarak hazırlanan ve kapalı alanlarda sigara içilmesini yasaklayan yasal düzenleme büyük bir başarı ile uygulanmaktadır. Hapishane, ruh ve sinir hastalıkları hastaneleri ve otel odaları haricinde hiç bir kapalı alanda sigara içilmemektedir. Bunlar dikkate alındığında sigara bırakmaya yönelik faaliyetler yanında, hiç içmeme oranının artırılmasına yönelik önlemlerin ne kadar önemli olduğu ortaya çıkıyor. Özellikle tıbbi desteklerle dahi sigarayı bırakmanın ne kadar zor olduğu dikkate alındığında, doğrudan gençlerimizin “sigarayla hiç tanışmamasını sağlamak” yönünde önlemlerin alınması önemli bir çalışma alanı olarak karşımızda duruyor. Bu durum tütün mamullerinin tüketiminin azaltılması konusunun, ülkemizin özellikle toplum sağlığı bakımından mutlaka gündeminde öncelikli olarak yer almasını ve Devlet ile toplumun diğer dinamiklerinin bunu destekleyici yönde çalışmasını zorunlu kıldığı söylenebilir. Bu kapsamda çıkarılan Yasa'ların (4207 sayılı yasa) çok önemli olduğu bir gerçek, ancak yasaların uygulanmasının sağlanması yönündeki kararlılık çok daha önemli ve bunu göz ardı etmemek gerekiyor. Son yıllarda çıkarılan yasa ve düzenlemelerin Türkiye’yi bu alanda avantajlı hale getirdiği rahatlıkla söylenebilir. Bunların devam ettirilmesi yanında konunun ekonomik boyutu ve aile ile öğrenci bütçesi üzerindeki etkisi üzerinde de durmakta yarar olacaktır. Bu durumda gelişmiş ülkelerdeki tütün ve mamulleri ile ilgili fiyat politikalarını da dikkate alarak, tütün mamullerinin fiyatlarının AB standarlarına(!) yükseltilmesi üzerinde durulabilir. Bu durum sigara bağımlılarını kısa vade de üzebilir. Ancak bu mala olan talebi özellikle yeni sigaraya başlayacak olanları engellemek bakımından yararlı olacaktır.
 
Bu yazının dikkate alınacağına inanarak, Polatlı örneğinde olduğu gibi yazıya başlarken İngilizce “young people, please do not read this text” diye başlamadık ve tamamlarken de “sonsöz” hariç güzel Türkçemiz ile tamamladık. Ümit ediyoruz ki, benzer içerikli bir yazıyı İngilizce olarak tekrar kaleme almak durumunda kalmayız. Polatlılılar gibi çocuklarımız ve gençlerimiz de geleceklerine ve özgürlüklerine sahip çıkarlar.
 
Ancak Nasrettin Hoca örneğini de dikkate alarak “sonsözü” söylerken yine de “testiyi kırma olasılığı bulunan ülkemizin geleceği olan sevgili gençlerimize, bu yazıyı okumuşlarken peşinen mesajımızı da verelim” istedik. “Sigarasız yaşam özgürlüktür. Özgürlüğüne sahip çık !
 
sonSÖZ: Sigarasız yaşam özgürlüktür. Özgürlüğüne sahip çık !
(Non smoking life is freedom. Claim to freedom !)