Sigara içmeseniz iyi olur

Sigara içmeseniz iyi olurReferans, 07.08.2010,

http://www.referansgazetesi.com/haber.aspx?YZR_KOD=165&HBR_KOD=142696
Referans, 07.08.2010, Bülent ÜNAL
 
26 yıl önce hastanede dinlediğim, iki bacağı kesilen bir adamın hikâyesinden sonra bir daha sigara içmedim, içenden de uzak durdum. Gelin, siz siz olun sigara içmeyin, içiyor iseniz vazgeçmek için çaba gösterin.
 
Sigara yasağı tartışmalarına benim de bir katkım olsun istedim. Bakın neler oldu.
Kızım doğduğunda kırk yaşındaydım, midem çok ağrıyordu. Otuzlu yaşlarda, sabah kahvesi içerken delindiği için bir mide ameliyatı geçirmiş, o güne kadar idare edebilmiştim. Yanlış anlamayın, kabahat kahvede değil, bende. Belki de yaşam mücadelesine dayanamayan ilk organ olmuştu mide.
Kızım dört aylık, ufacık, bakılması, sorumluluklarının doğru taşınması gereken masum bir bebek. Ama midem çok ağrıyor. Tek çare vardı; yeniden ameliyat olmalı, sağlığıma kavuşmalı idim. Eşim tanınmış bir ilaç şirketinde yönetici. Şirketin ilaç propagandisti denilen tanıtıcı genç çocukları beni seviyorlar, Sen eniştemizsin diyorlar en iyi yerde ameliyat ettireceğiz, seni Hilton'a yatıracağız. Yattım da.
 
Mide için gittim, ciğer filmi çektiler
Hilton denilen, İstanbul'da önemli fakültenin cerrahi servisinde sadece iki yatağı olan ufak bir oda. Yaşayana çekmesi zor ama anlatması hoş bir hikâye. Yerimiz dar; konuyu doğru toparlayabilmeliyim. Hilton'un tuvaleti ortak, koridorda bir yerde ve şehrin en susuz yılları, hiçbir şekilde su akmıyor. Herkes suyunu kendi taşıyor. Hastaneye yatınca doğal olarak elbiselerini çıkarttırıyorlar, pijamaları giydim, bekliyorum. Tam iki gün sürdü beklemek, gelen giden yok, ne yapacağımı bilmiyorum. Nihayet bir hastabakıcı geldi, Seni dedi, acile götüreceğiz. Acilde ne işim var?, Kalpçi bugün acilde nöbetçi, seni orada görecek. Benim dedim, midem ağrıyor. Olsun dedi, emir böyle, yoksa beni işimden edersin. Acil servisleri zor bir yer, kalpçi iyi niyetli, baktı Sağlamsın dedi; geri döndüm, pijamaları giydim, bekliyorum. Dördüncü gün Röntgene gidiyoruz ama giyinme dediler, Pijamalar!, Olsun, çok kalabalık var, sen acil gibi gözük. Röntgen dediği ciğer röntgeni, ben diyorum Midem!, Olsun bu şart deniyor. Kalabalığı yararak acil vak'a görünümünde röntgen odasına girdik. Düz dur, nefes al, nefesini tut iş bitti, yine odaya gidiyoruz, arkadan bir ses Ağabey diyor, geri dön, alınmıyorum etraf çok kalabalık. Biri arkamdan tuttu. Baktım röntgeni çeken Ağabey dedi, geri dön, makineye film koymayı unutmuşuz. Beşinci gün cuma idi, bir hafta kalpçi ve röntgen ile geçmiş, iki kitap okunmuş ama ne yapsam vakit geçmiyor. Devamlı sorguluyorum; ben neden buradayım? Cuma öğleden sonra Seni dediler, evci çıkaralım, bir eve git, pazar akşam gel, pazartesi sabah yedide tahtaya ilk ameliyat seni yazdılar.
Pazar akşamı söylenilen saatte geldiğimde, odada çok yaşlı bir amca ile refakatçi kızı yatıyordu. Bir Osmanlı araştırmacısı olan muhterem insan hastanedeki genç bir doktorun dedesi idi ve hafta sonu oda boşaltılarak prostat ameliyatı yapılmıştı. Altmışlı yaşlardaki refakatçi kızı ben odaya girdiğimde uyuyordu. Çok yorgun bir hali vardı. Seslere uyandı, hemen kalktı, Biraz dinleniyordum, buyurun siz yatın dedi. Ben uyuyabileceğini, kapının önündeki tekerlekli sandalyede oturabileceğimi söyledim. O derin uykusundan uyandığında gece saat on ikiyi geçmişti. Hastanede büyük bir sessizlik, içinde iki yüzü aşkın ameliyatlı hasta, sağlam insan olarak bir hemşire, bir hastabakıcı, bir ben, bir de refakatçi yaşlı hanım vardı. Uyandığında mahcuptu, Çok uyudum galiba dedi, artık siz dinlenin. O kalktı, ben yattım, beş altı saat sonra ameliyat olacağım, uyumak gerek.
Rüya görmeye başladığımda biri yatağı sallıyordu. Kalk diyordu, yanıyoruz. Rüyadaki yatağı sallayan, hastabakıcıya çok benziyordu. Sallamalar hızlandı, Kalk, kalk yanıyoruz. Gerçekten hastane yanıyordu ve hastabakıcı da gerçekti. Hemen dedim, hastaları dışarı taşıyalım. Dışarısı yağmurlu ve soğuk bir kış akşamı, saat sabaha karşı üç. Yatağı tekerlekli olan hastaları kapıya itmek daha kolaydı. Kapıyı dedim, açın, dışarı çıkarmalıyız. Hemşire üzgündü, Açamayız dedi, üzerimize kilitli. İnanılır gibi değildi, hastane kapıları biraz iyileşen hastalar para vermeden kaçıyor gerekçesi ile başhekim tarafından mesai bitiminde kilitleniyor, içeri ne girilebiliyor ne çıkılabiliyordu. Büyük bir ıstırap, yanıyorsunuz, herkes kapılara yığılmış ve hiçbir şey yapamıyorsunuz. İtfaiye geldi, kapıları kırdı.
 
26 yıldır sigara içmedim içenden de uzak durdum
Benzi solmuş, çaresiz bakan genç kadını kapının önünde gördüğümde, Bana da dedi, yardım eder misiniz? Tabii ederdim, ne yapacaktık, Kocam dedi, üst katta odada, kımıldaması mümkün değil, ikinci bacağını da kestiler.
Dışarı çıktığımızda hikâyesini kısaca anlattı. İyi bir işi vardı, kocası sigara tiryakisi, iki yıl önce sigara nedeni ile damarları tıkanmış, bir bacağı kesmişler. İçme demişler, dinlememiş, ikinci bacağı da kesmişler. İşyeri dayanamamış, Ya kocana bak ya işine gel diyerek işten de çıkarmış.
Saat sabahın altısı, içeride kimse kalmadı, o günün tabiri ile filtreli Yeni Harman içiyordum. Öyle bir sigara ki önce ovuşturarak içindeki ‘odun' tabir edilen büyük kalmış tütün parçalarını çıkartıp öyle içebiliyorsunuz. Bir sigara yaktım, birkaç nefes kendime getirir diye düşündüm. Boğazımdan geçmedi, paketi çöpe attım. Bir Dunhill çakmağım vardı, onu da atıyordum, elim gitmedi, çakmağın günahı yoktu. Tam yirmi altı yıl oldu. Bir daha sigara içmedim, içenden uzak durdum. Gelin, siz siz olun sigara içmeyin, içiyor iseniz vazgeçmek için çaba gösterin.
Kalın sağlıcakla. Haftaya ‘Fuar Tanıtımı Nasıl Yapılır?'